D e u t s c h   English

 
0
0
0
0
cocugum

Sahabeyi düşünüyorum…

Onlardaki iman esaslarının sadeliğini… Onların, ilk kaynakta bulanık suya rastlamadan kana kana içtiklerini… Onların, “Hayır, senin içtiğin gerçek su değil.” sözünü hiç duymadan yaşadıklarını… Onların, birbirlerini sadece Kur’an ve sünnetten sorumlu tuttuklarını… Onların, insanları sadece Allah’a davet ettiklerini… Onların, birbirlerini kardeş ilan etmelerinde sadece Kur’an ve sünnete dayandıklarını… Onların, birbirlerini kardeş görmeleri için, Kur’an ve sünnete iman etmiş olmalarının yeterli oluşunu…
 

Şimdi bizi düşünüyorum.

Sadece Kur’an ve sünnete iman etmemiz ve bu vesile ile birbirimizi kardeş görmemiz yetmiyor. Kur’an ve sünnete ilaveten o kadar çok detaylara inanmamız gerekiyor ki, bir ömrü o sonradan çıkan detayları öğrenmeye versek, yine de yetişemeyiz.

Bizdeki iman esasları, onlarla kıyasladığımızda, öylesine zorlaştırılmış ki, her gruba, her rejime göre farklı din anlayışları beklenmiş bizden; ve onların iman modelleri, bizi darboğaza getirmiş. Biz, ilk kaynaktan kana kana içmeye eğiliyoruz, bakıyoruz ki, ensemizde binlerce el var. “sen, ilk kaynaktan içemezsin, öyle kolayına gitmek var mı? diyorlar. “Hayır! beni engellemeyin, ben Allah’ın gönderdiği dinden yudumlamak istiyorum.” dediğimizde “Senin ayağın kaymış, sen sapıtmışsın.” diyorlar.

Sahabeyi düşünüyorum, imreniyorum onların iman edişlerine… katışıksız… Kardeşlik ilanlarını Allah’tan aldıklarının bilincindeler.

Bizi düşünüyorum, Kur’an ve sünnete iman ediyoruz, yetmiyor. Sahabeye imanımız isteniyor. İnandığımızı, ama sahabeden hiçbirini peygamber gibi görmediğimizi, bu bilinçle sahabeyi sevdiğimizi söylüyoruz, yetmiyor. Tabiine imanımız isteniyor. Tabiinden ehl-i takvaya inandığımızı, ama onları sahabe gibi göremeyeceğimizi söylüyoruz, yetmiyor. Mezheplere iman etmemiz isteniyor. Mezheplere inandığımızı, ama mezhepleri din ile aynı görmediğimizi, dinin hatasız olduğunu, ama mezheplerin hata yapabileceğini, biz bu bilinçle mezheplerin İslam’a uygun olan yönlerini aldığımızı söylüyoruz, yetmiyor. Bu defa tarikata iman etmemiz isteniyor. Biz de, İslam’a uygun olmayan sahte veya hatalar içinde olan tarikatlara değil İslam’a göre giden tarikatlara duacı olduğumuzu -ama Allah’ı sever gibi, hiç kimseyi sevmemek şartıyla duacı olduğumuzu- söylüyoruz, yetmiyor. O tarikatın kurucusunun ve o kurucudan el alanın, o el alandan da el alanının… böylece 15-20 tabakanın ismini zikrederek onların ölüyken bile dirilere yardımcı olabileceğine imanımız isteniyor. Yetmiyor, eğer bulunduğunuz yerde beş tarikat varsa, siz de birine bağlıysanız, diğer dört tarikat mensupları indinde yine kardeş olamıyorsunuz. Hatta aynı tarikatın, on kolundan birine bağlı olmanız halinde, diğer dokuz koldan yine geçer not alamıyorsunuz, onlara kardeş olamıyorsunuz.

Eğer, İstanbul’da oturuyorsanız, İstanbul’da bir şeyhe bağlıysanız, başka şehre gittiğinizde, orada ne kadar müslüman olursa olsun, yalnız kalıyorsunuz.

Meclislerde, herkes -Şuurlu olanları kastetmiyorum - balık avına çıkar gibi, kendi kapısına av peşine düşüyor. Kendi tarikatına davet etmekten zevk aldığı kadar İslam’a davet etmekten zevk almıyor; İslam’dan çok, bağlı olduğu tarikatın Allah’tan çok, bağlı olduğu şeyhin, peygamberden çok, şeyhin etrafındaki babaları veya anaları anıyor… Ayetlerin dediğinden farklı, uydurma kerametler anlatıyor. (Keramet haktır; ancak bazılarınca, keramet sakız haline dönüştürülüyor.) Aynı insan yurt dışına çıktığında hepten şok oluyor, sudan çıkan balığın şaşkınlığını yaşıyor.

Sahabe ne kadar rahatmış öyle; gittiği her yerde yalnızca inanmak zorunda olduğu Kur’an ve sünnete uyarmış. ne güzel, ne dinlendirici yöntemle baş başa imişler.

Eskiden- ve günümüzde de- bazı şeyhler Ashab yolundan gitmişler. Kendilerini ilah gibi göstermemişler.

Allah, peygamberine “Ben, gaybı bilmem de..” derken, onlar, gaybı biliyor havasına girmemişler. Öğrencilerini, ayet ve hadislerle yetiştirmişler. “kim hangi tarikattan olursa olsun, Eğer tarikatlarında şirk yoksa- onlar sizin kardeşlerinizdir, iki insanın kardeş olduğunu şeyhler, mezhepler, partiler değil, ayet bildirmiştir.” demişler.

Özetlersek;

Günümüz insanı, bilinçsiz ellere düşerse, yorucu bir dini anlayışla karşılaştırılıyor. Ve bir türlü, sahabe hayatındaki gibi, Kur’an ve sünnetin takdim ettiği kardeşlik ile karşılaşamıyor.

Burnumda tütüyor o kardeşlik, ayetlerin ışığı ile birbirine bağlılık. “Birinin ayağına diken batarsa…” Geçtik bunları, ayağımıza diken değil, kalbimize hançer batıyor, ama onlar gibi inanmamışsak, Kur’an ve sünnet kaynaklıysa inancımız, tarafımıza bile bakmıyorlar.

Ey Rabbimiz!

Bize, Kur’an ve sünnet ışığında gidecek, sevdiklerini senin için sevecek, sevmediklerini de senin için sevmeyecek kardeşler ver. Verdiklerinin de kıymetini bildir ve sayılarını artır. Biz de, o kardeşliği kana kana tadalım Allah’ım! Amin… Amin…

Emine ŞENLİKOĞLU

0
0
0
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemize eklenen mesajlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.55494 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.